ANASAYFA
OKULUMUZ
ÖĞRETMENİMİZ
ATATÜRK
ETKİNLİKLERİMİZ
2.SINIF DÖKÜMANLAR
MASALLAR
VELİLER
REHBERLİK
ÇOKLU ZEKA
GENEL KÜLTÜR
BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
EİNSTENİN BİLMECESİ
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA
FIKRALAR
BİRAZDA GÜLELİM
BİLMECELER
TEKERLEMELER
ŞİİR KÖŞESİ
OYUN DÜNYASI
HARİKA CANLILAR
=> HARİKA CANLILAR 2
=> HARİKA CANLILAR 3
SATRANÇ
SUDOKU
ZİYARETÇİ DEFTERİ
Sayaç
VELİ MEMNUNİYET ANKETİ
Yeni sayfanın başlığı
s
 

HARİKA CANLILAR 2


 
SOMON BALIĞI YOLUNU NASIL BULUYOR?

 
Göç etmenin sadece kuşlara özgü olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü karada ve denizde de göç eden birçok canlı türü vardır. Bu bölümde size göç eden deniz canlılarından somon balıklarının maceralarını anlatacağız.

Somon balıklarının tamamı akarsularda, annelerinin bıraktıkları yumurtalardan çıkarak dünyaya gelirler. Birkaç hafta boyunca dünyaya geldikleri bu yerde avlanarak büyürler. Sonra içinde bulundukları ırmağın akıntısı boyunca ilerlemeye başlarlar. Denize doğru yaptıkları bu yolculukta barajlarla ve kirli sularla karşılaşırlar, kendilerini avlamak isteyen büyük balıklar gibi türlü tehlikeleri atlatmaya çalışırlar. Hepsini geçip denize ulaştıklarında burada birkaç yıl geçirirler. İyice gelişip üreme olgunluğuna erişince de geri dönüş için yeniden harekete geçerler.


Somonların dönüş yolculuğu sonunda varmak istedikleri hedef, yumurta olarak dünyaya ilk geldikleri yerdir. Ancak bunu kısa bir mesafe olarak düşünmeyin. Balığın dönüş yolculuğunda aşması gereken mesafe bazen 1.500 km'yi bulur. Bu ise aylarca sürecek yorucu bir yolculuk demektir. Balığın bu yolculuk süresince aşması gereken birçok engel vardır.

Balığın çözmesi gereken ilk, belki de en önemli problem, yumurtadan çıktıktan bir süre sonra yaptığı ilk yolculuğunda içinde gezdiği akarsuyun, denize döküldüğü yeri bulmaktır. Çünkü balık dönüş yolculuğunda izleyeceği rotayı ona göre belirleyecektir. Hiçbir somon bu konuda hataya düşmez. Denize çıktığı akarsuyun ağzını tek bir seferde bulur.


Bundan sonra bulduğu akarsuya girerek büyük bir kararlılıkla akıntıya karşı yüzmeye başlar. Bu sefer işi daha zordur, çünkü ilk seferde somon akıntının yardımıyla rahatlıkla geçtiği şelaleleri, artık tam tersi yönde yani yukarı doğru aşmak zorundadır. Resimlerde gördüğünüz somonların şelalere doğru zıplayarak yaptıkları hareketin amacı doğdukları yere ulaşmaktır. Bu yolculuk sırasında somon üst yüzgecinin su dışında kalmasına neden olacak kadar sığ sulardan geçmek zorunda kalır. Bu sığ sular ise, kendilerini avlamak için bekleyen kuşlar, ayılar ve birçok yabani hayvanla doludur.

Somon balığının üstesinden gelmesi gereken zorluklar bu kadarla da sınırlı değildir. Hatırlarsanız bu balık, karanın oldukça içlerinde, bir ırmağın herhangi bir kolunda dünyaya gelmişti. Şimdi bu yere ulaşabilmek için, nehrin yeni kollara ayrıldığı yerlerde doğru tarafa yönelmek zorundadır. Somon balıkları bu tercihlerinde de hata yapmayarak, her seferinde doğru nehri bulurlar.


Şimdi kafanızda şöyle bir sahne canlandırın: Bir şehirdeki herhangi bir evde dünyaya gelip burada büyüyorsunuz. Biraz büyüyünce de evi terk edip, dolaşa dolaşa günlerce yol alıp, buradan 1.500 km kadar uzağa gidiyorsunuz. Aradan seneler geçtikten sonra doğduğunuz eve dönmek istiyorsunuz. Sadece bir kere geçtiğiniz sokakları tek tek hatırlayıp eve dönebilmeniz sizce mümkün müdür? Hiçbir insan bunu yapamaz ancak somon balıkları bu zor işi başarırlar ve yönlerini hep doğru olarak bulurlar.

Somon balıklarının bu şaşırtıcı yolculuğu nasıl gerçekleştirdiğini anlamak amacıyla çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalardan, somonun yolunu "koklayarak" bulduğu sonucuna ulaşılmıştır.

 
Somon balıkları özel yapılı burunları sayesinde, suyun içindeki kokuları tıpkı bir av köpeği gibi kaynağına kadar takip edebilirler. Her akıntının kendine has bir kokusu vardır. Genç somon yolculuğa ilk başladığında bu kokuları tek tek hafızasına almaktadır. Dönüşte de hafızasındaki bu kokuları kullanarak doğduğu yere gelmektedir.

Bu olağanüstü olay nasıl gerçekleşmektedir? Doğan her somon balığı nasıl olup da yolunu hiç şaşırmadan bulmaktadır? Neden bütün somonlar canlarını tehlikeye atarak, şelaler aşıp, vahşi hayvanlarla mücadele ederek doğdukları yere geri dönmeye çalışmaktadır? Üstelik bunu kendileri için değil sadece yumurtalarını bu sulara bırakmak için yapmaktadırlar.

Bütün bu soruların tek bir cevabı vardır: Somon balığı ve onun yönünü tayin etmesini sağlayan sistemleri yaratan sonsuz ilim sahibi olan Allah'tır. Somonlar da diğer tüm canlılar gibi Allah'tan aldıkları ilhamla hareket etmekte ve bu şekilde Rabbimizin yaratmasındaki üstünlüğü gözler önüne sermektedirler.
Somonların yumurtlamak için kendi hayatlarını tehlikeye atarak binlerce kilometrelik yol gitmesi, aynı zamanda -size kitabın başında bahsettiğimiz- evrim teorisini yalanlayan delillerden biridir.


Evrimciler doğadaki canlıların sürekli birbirleri ile kavga halinde olduklarını ve bu kavganın sonunda da güçlü olanın hayatta kaldığını iddia ederler. Ancak canlılar arasında, evrimcilerin iddiasının tersine sürekli bir yardımlaşma vardır. Anne ve baba hayvanlar yavruları için kendi canlarını tehlikeye atmaktadır. Hatta ilerleyen sayfalarda vereceğimiz örneklerde de göreceğiniz gibi birlikte yaşayan ve birbirlerine fayda getiren ama farklı türlerde olan canlılar vardır. Somonlar da yavruları için fedakarlık yapan canlılardan yalnızca bir tanesidir. Yumurtlamak için göç eden ve doğdukları yere ulaşmayı başaran çok az sayıdaki somon yumurtladıktan hemen sonra ölecektir. Buna rağmen asla yolculuklarından vazgeçmezler. İşte evrim teorisi somonlarda gördüğümüze benzer fedakarca davranışları hiçbir şekilde açıklayamaz. Oysa gerçek açıktır. Somonları yaratan Allah'tır ve bu canlılar da Rabbimizin kendilerine ilham ettiği davranışları yerine getirmektedirler. Düşünen insanlar hayvanların bu gibi davranışlarından öğüt alırlar. Bunu Allah bir ayetinde bize şöyle hatırlatmaktadır:

Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler (dersler) vardır… (Nahl Suresi, 66)


BALIKLARIN YÜZME TEKNİĞİ


Balıkların suda ne kadar kıvrak ve hızlı hareket ettiklerine hepiniz şahit olmuşsunuzdur. Balığın yüzebilmesi için ekstra bir hareket yapmasına gerek yoktur, bunun için kuyruğunu sağa sola sallaması yeterlidir. İşte balıkların suyun içindeki bu rahat hareketleri kıvrak omurgaları ve vücutlarındaki bazı sistemler sayesinde gerçekleşir.
Balıklar, yüzerken büyük miktarda enerji harcarlar. Bunun nedeni suda uzun süre yüksek hızda yüzmeleri değildir. Balıklar, durgun halde iken aniden yüksek hızlara ulaşabilmek için çok fazla enerjiye ihtiyaç duyarlar. Ani hızlanabilmek onlar için çok önemlidir; çünkü avcılardan kaçabilmek için buna ihtiyaçları vardır.

Üstelik balıklar suyun içinde çoğu zaman akıntıya karşı hareket etmektedirler. Siz kendinizin suyun içindeyken ne kadar zor hareket ettiğinizi, yolda yürürken ise ne kadar kolay hareket ettiğinizi düşünün. Ve bu şekilde suyun içinde yaşamak ile yeryüzünde yaşamak arasındaki farkı karşılaştırın.

Balıkta böyle bir gücün ortaya çıkmasını sağlayan omurgasının ve kaslarının özel yapılarıdır. Omurga balığın vücudunun dik durmasını, ayrıca yüzgeçlerin ve kasların kendisine bağlanmasını sağlayacak bir yapıya sahiptir. Eğer böyle olmasaydı balıkların suda hareket etmeleri imkansız hale gelirdi. Ancak yalnızca omurgasının özel biçiminin olması bir balığın yüzebilmesi için yeterli değildir. Çünkü balığın su içindeki tek hareketi ileri geri değildir, eğer bir balık su içinde aşağı yukarı da hareket edemezse yaşayamaz. Bu hareketi de balık başka bir vücut sistemi ile başarır. Balıkların vücutlarında hava keseleri vardır. Bu keseleri hava ile doldurarak balıklar derinlere inebilir veya havayı boşaltarak su yüzeyine doğru çıkışa geçebilirler.


Peki şunu hiç düşündünüz mü: Balıklar sürekli su içinde olmalarına rağmen nasıl olup da zarar görmemektedirler? Biz suyun içinde belli bir süre kaldıktan sonra derimiz bu durumdan etkilenmeye başlar, bu süre uzarsa cildimiz zarar görür. Oysa balıklarda böyle bir şey olmaz. Çünkü balıkların üst derisinde sert parlak bir tabaka vardır. Bu tabaka suyun vücuda girmesini engeller. Eğer bu tabaka olmasaydı, balığın vücudu zarar görecek, hatta içeri su girmesi nedeniyle dengesi bozulacak ve balık da ölecekti. Ancak bunların hiçbiri olmaz ve balıklar suyun içindeki yaşamlarını sürdürürler.

Yeryüzündeki bütün balık türleri bu özelliklerin tamamına eksiksiz olarak sahiptir. Günümüzden çok daha önce yaşamış balıklarda da bunların hepsi vardır. Balıklar milyonlarca yıldır hiç değişmemişler, hep aynı mükemmel yapıya sahip olmuşlardır. Bunu, milyonlarca yıl öncesinde yaşamış balıklardan günümüze gelen kalıntılarda görmek mümkündür. Fosil denen bu kalıntılarda balıkların geçmişte de yine bugünkü ile aynı oldukları, hiç değişmedikleri açıkça belli olmaktadır. Bu durum bize balıkların bir anda ortaya çıktıklarını gösterir. Yani balıklar yaratılmışlardır. Balıkların sahip oldukları bütün özellikleri onlara veren, evrendeki herşeyi yaratan Allah'tır. Allah bütün canlıların ihtiyaçlarından haberdar olandır.

MACAWLARIN KİMYA BİLGİLERİ NEREDEN GELİYOR?

 

Bazı bitkilerin tohumları zehirlidir. Bu onları yemeye çalışan düşmanlarına karşı etkili bir korunma yöntemidir. Ancak Amerika'da yaşayan bir çeşit papağan türü, zehirli olmalarına rağmen bu tohumlar ile beslenmeyi başarır. Papağanın bu davranışı çok hayret vericidir. Çünkü diğer canlılar tohumlara yaklaşamazken ısrarla zehirli tohumları yiyen bu kuşlara hiçbir şey olmamaktadır. Bu şaşırtıcı olayın nasıl gerçekleştiğini siz de merak ettiniz değil mi?

Macaw adı verilen bu papağan türünün nasıl olup da zehirlenmediği bilim adamlarının da dikkatini çekmiştir. Kuşları gözlemleyen bilim adamları çok ilginç bir olaya şahit olmuşlardır.

Macawlar besleyici değeri yüksek olan bu zehirli tohumları yedikten hemen sonra bir kayalığa doğru uçarlar. Oraya vardıklarında burada bulunan bazı killi kaya parçalarını kemirip yutarlar. Bu, rastgele yapılan bir hareket değildir. Killi kaya parçalarının özelliği, tohumların içindeki zehri emmeleridir. İşte bu sayede kuş, herhangi bir rahatsızlık hissetmeden tohumları sindirebilmektedir.

Bu hayvan, tohumun zehirleyici etkisini teşhis edecek tıp bilgisine nasıl sahip olmuştur? Peki bu etkiyi nasıl ortadan kaldıracağını nereden bilmektedir? Zehri etkisiz hale getirecek bir maddenin killi kayaların içinde bulunduğunu bilmesini sağlayacak kadar eczacılık eğitimi almış olabilir mi? Elbette ki bunların hiçbiri olamaz.

Macaw denen papağan türünün resimde görüldüğü gibi killi kayalar yediklerini bu kitapta okudunuz. Eğer bu resmi kitabı okumadan önce görmüş olsaydınız kuşların davranışları sizi çok şaşırtırdı hatta ne yaptıklarını anlamayabilirdiniz. Ancak şimdi Macawların neden kil yediklerini biliyorsunuz. En önemlisi de bunu yapmalarını onlara Allah'ın öğrettiğini biliyorsunuz. Bu öğrendiklerinizi başkalarına da anlatın ve onların da Allah'a olan imanlarının artmasını sağlayın.

Bir insan tohumların zehirli olup olmadığını bakarak anlayamaz. Tohumun zehrini nasıl etkisiz hale getireceğini ise tahmin bile edemez. Bunun için ya bir eğitim almış olması ya da bilen birilerine danışmış olması şarttır. Bu durumda hiçbir akla ve şuura sahip olmayan bir kuşun, uzun kimyasal tahlil ve incelemeler sonucunda böyle bir şeyi keşfettiği elbette ki söylenemez. İnsanların uzun süren bir uzmanlık eğitiminden sonra ulaştığı bilgilere, Macawların tesadüfen ulaşması da imkansızdır. Bu bilgiyi Macawlara herşeyi kusursuz olarak yaratan ve herşeyi bilen Allah öğretmiştir.

ÖRÜMCEK AĞLARINDAKİ MÜHENDİSLİK
 

Hemen her yerde görebildiğimiz örümcek ağlarının şekillerine hiç dikkat etmiş miydiniz? İplikçiklerini kendilerinin ürettiklerini ve bu iplikçiklerin çok şaşırtıcı özelliklerinin olduğunu biliyor musunuz? Ya da bahçe örümceklerinin ağ kurmada kullandığı tekniklerin inşaat mühendislerinin kullandığı son tekniklerle aynı olduğunu duymuş muydunuz?
Örümcekler ağlarını kurmak için iki farklı yere ihtiyaç duyarlar. Ağlar genellikle iki duvarın birleştiği bir köşe ya da iki dal arasında kurulur. Ancak bazı örümcekler tek bir yüzeyi kullanarak ağlarını yapacak kadar ustadırlar. Örümceğin ağını kurması ise mükemmel bir gösteridir. Şimdi anlatacaklarımızı gözünüzde canlandırmaya çalışın.
Örümcek, ağını kurmak için yeterince uzun, esnek bir dal tespit ederek işe başlar. İplikçiğini önce dalın ucuna sıkıca yapıştırır. Bir yandan dalın aşağı tarafına doğru yürürken diğer yandan da iplikçik salgılamaya devam eder. Belirli bir uzaklığa gelince durur ve iplikçik salgılamayı keser. Salgıladığı iplikçiği kuvvetli bir biçimde kendine doğru çekmeye başlar. Bunun sonucunda dal bir yay gibi bükülür. Örümcek yaydaki bir tel gibi dümdüz hale gelmiş olan iplikçiğin diğer ucunu bulunduğu yere sıkıca yapıştırır. Daha sonra bu yayın içinde ağını örmeye başlar.


Şimdi düşünün. Aralarında 2 metre mesafe olan iki duvar arasına 2,5 metre uzunluğundaki bir ipi gergin olarak tutturmanız gerekse ne yapardınız? Siz bunu düşünürken biz bir tür bahçe örümceğinin bu problemi nasıl çözdüğünü anlatalım:

Bahçe örümceği bazen ağını aralarındaki açıklığın çok fazla olduğu iki dal arasında kurar. Böyle ağlar oldukça büyük olduğundan av yakalama kapasiteleri de büyüktür. Ne var ki ağın büyük olması zamanla gerginliğinin azalmasına neden olur. Bu da, av yakalamadaki başarının azalması demektir. Bu durumda örümceğin bir çözüm üretmesi gerekmektedir. Ağın gerginliği azaldığında örümceğin yeni bir ağ yaptığını düşünmüş olabilirsiniz. Ancak hayır, örümcek, ağı yenilemek yerine son derece şaşırtıcı başka bir iş yapar: Ağın merkezine gelerek buradan yere kadar uzanan bir iplikçik salgılar. İplikçiğin yere yakın olan ucuna da minik bir taş tutturur. Ağa geri döner ve iplikçiği çekerek taşın yerden yukarı kalkmasını sağlar. Örümcek, taş havada iken bağlı olduğu iplikçiği, ağın ortasına yeniden sıkıca tutturur. Sonuçta ağ, ortasından sarkan bu taşın kendisini aşağı doğru çekmesi nedeniyle gerilir.

Sizin aklınıza böyle bir çözüm büyük bir ihtimalle gelmezdi. Sadece sizin değil, inşaat bilgisi olmayan daha pek çok insanın da aklına böyle bir çözüm gelmezdi. Ancak örümcekler bu tekniği bilmekte ve uygulamaktadırlar. Peki örümcek böyle üstün bir tekniği nereden bilmekte ve nasıl başarıyla kullanabilmektedir? Üstelik milyonlarca yıldır her örümcek aynı teknikle ağlarını örmektedir. Örümceğin böyle bir tekniği kullanabilmesi için, bunu kendine ilham eden bir "irade sahibine" ihtiyaç vardır. Çünkü bu irade örümceğin kendisine ait değildir. Bu iradenin sahibi, herşeyin sahibi olan, herşeye gücü yeten, bütün canlıları yönlendiren, yapmaları gereken işleri onlara ilham eden Allah'tır.


İLGİNÇ BİR CANLI: NAUTILUS
 
Denizaltıları hepiniz televizyonlarda ya da gazete ve dergilerde görmüşsünüzdür. Oldukça derinlere dalarak fark edilmeden hareket edebilen bu teknolojik makineler, ülkelerin güvenliğini sağlamada ve bazı bilimsel araştırmalarda kullanılırlar. Denizaltıların çalışma sistemi ise şöyledir: Denizaltılarda bulunan özel dalış tankları suyla dolunca gemi sudan daha ağır hale gelir ve dibe dalar. Eğer tanktaki su, basınçlı hava ile boşaltılırsa, denizaltı tekrar su yüzüne çıkar.


Çok uzun zaman önce yaşamış olan bir fosil Nautilus (altta) ve günümüzde yaşayan Nautilus arasında hiçbir fark olmadığına dikkat ettiniz değil mi?

Şimdi size denizaltılardaki bu sistemi kullanarak hareket eden çok ilginç bir canlıyı tanıtacağız. Bu canlı Nautilus'tur. Nautilus kabuklu bir deniz hayvanıdır ve denizaltılar gibi suya dalar. Nautilus'un vücudunda 19 cm çapında resimde de gördüğünüz gibi salyangoz kabuğu biçiminde bir organ vardır. Bu organda birbiriyle bağlantılı 28 tane "dalış hücresi" bulunur. Bu dalış hücreleri denizaltılardaki ile aynı mantıkta işler, yani Nautilus'un basınçlı havaya ihtiyacı vardır. Bu hava denizaltılarda özel bir sistem kurularak sağlanır, mühendisler bu sistemi denizaltının gerekli bölgelerine yerleştirmişlerdir. Peki ama, Nautilus suyu boşaltmak için gerekli olan bu basınçlı havayı nereden bulur?

… Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.
Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?
(Enam Suresi, 80)

İşte bu sorunun cevabı bize Allah'ın yarattığı olağanüstü özelliklerden birini daha tanıtır. Nautilus'un vücudunda özel bir gaz üretilir. Bu gaz kan dolaşımı ile hücrelere aktarılarak hücrelerden suyun çıkması sağlanır. Bu şekilde Nautilus avlanırken, düşmanlarından kaçmak için daha derine inebilir veya yüzeye çıkabilir. Hatta Nautilus'un dalma kapasitesi denizaltılar ile karşılaştırılmayacak kadar fazladır. Bir denizaltı sadece 400 metre dibe dalabilirken, Nautilus için 4.000 metre derinliğe dalmak son derece kolaydır.

Bu ilginç deniz altı canlısında yaratılmış olan özel sistem bizim düşünmemiz içindir. Şimdi birlikte düşünelim. Nautilus bu sisteme tesadüfen sahip olabilir mi? Gaz üretmesini sağlayacak vücut yapısını kendi kendine elde edebilir mi? Üstelik Nautilus'un tek özelliği bu değildir. Deniz altında yoğun bir basınç vardır. Derine daldığınızda kulaklarınızda hissettiğiniz tıkanma ve baskı hissinin nedeni bu basınçtır. Ancak size etki eden çok düşük bir basınçtır, derine doğru inildikçe basınç artar ve belli bir derinlikten sonra canlılar üzerinde öldürücü etkilere neden olur. Nautilus ise çok küçük olmasına ve kendisini koruyacak yalnızca dış kabuğu olmasına rağmen, kimi zaman tonlarca yük ağırlığında olabilen bu basınçtan etkilenmez.

Açıkça görülmektedir ki, Nautilus'taki bütün özellikler özel olarak tasarlanmıştır. Bu canlının deniz altındaki tonlarca yüke dayanacak bir vücut tasarımını kendi kendine yapması asla mümkün değildir. Böylesine üstün bir tasarım ancak herşeyi, örnek almaksızın kusursuzca yaratan Allah'ın eseridir. Allah bir ayetinde insanları şöyle düşünmeye çağırmaktadır:


Bugüne kadar ziyaret eden 35702 ziyaretçiye teşekkür ederim
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol