ANASAYFA
OKULUMUZ
ÖĞRETMENİMİZ
ATATÜRK
ETKİNLİKLERİMİZ
2.SINIF DÖKÜMANLAR
MASALLAR
VELİLER
REHBERLİK
ÇOKLU ZEKA
GENEL KÜLTÜR
=> İLGİNÇ BİLGİLER
=> İLGİNÇ YAZILAR
=> İCATLAR VE KEŞİFLER
=> İLLERİN YERİNİ BULMA
BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR
EİNSTENİN BİLMECESİ
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA
FIKRALAR
BİRAZDA GÜLELİM
BİLMECELER
TEKERLEMELER
ŞİİR KÖŞESİ
OYUN DÜNYASI
HARİKA CANLILAR
SATRANÇ
SUDOKU
ZİYARETÇİ DEFTERİ
Sayaç
VELİ MEMNUNİYET ANKETİ
Yeni sayfanın başlığı
s
 

GENEL KÜLTÜR

GENEL KÜLTÜR
 

BİRAZ DA GENEL KÜLTÜR

N İSİMLERİ NEREDEN GELİYOR?

Hepimizin günlük hayatta bi kaç kez kullandığımız "pazartesi,salı,cuma..." gibi gün isimlendirmelerin haftanın günlerine veriliş nedeni nedir diye merak ettiniz mi hiç ?

Tavla oynayanlar Farsça altıya kadar saymasını bilirler (yek, du, se, cihar, penç, şeş). Şimdi de yedi sayısını öğreniyoruz. Farsça yedi 'heft' dir (veya hefte). Yedi günlük 'hafta' ismi de buradan alınmıştır.

Cuma
Arapça kökenli bir kelimedir. Cuma namazı ve bayram oluşundan dolayı.."toplama, toplanma" anlamına geldiğinden verilmiş.

Cumartesi
Arapça kökenli bir kelimedir. Cumadan sonra olduğu için ertesi - (Türkçe) ismiyle birleştirilmiştir.

Pazar

Farsça kökenli bir kelimedir. Kısaca alışverişle alakalı bir anlam yüklenmiştir. Günümüzde pazar kurulan yerlerde alışveriş yapılıyor (ba = yemek, zar = yer)

Pazartesi

Farsça kökenli bir kelimedir. Pazardan sonra olduğu için yine cumartesi gibi isimlendirilmiştir ertesi - (Türkçe)

Salı

İbrânice kökenli bir kelimedir. Anlam olarak "üçüncü" gün demek.

Çarşamba

Farsça kökenli bir kelimedir. Anlam olarak cehar şenbe = dördüncü gün demek.

Perşembe
Farsça kökenli bir kelimedir. Anlam olarak penç şenbe = beşinci gün demek.


DÜNYADAN ÖLÇÜLER

Dünya'nın Yüzölçümü : 5.100.100.933.5 km2

Dünyada Karaların Toplam Yüzölüçümü : 149.300.000 km2

Kuzey Amerika (orta amerika ile) : 24.246.000 km2

Güney Amerika : 17.832.000 km2

Avrupa : 10.532.000km2

Asya : 44,387,000km2

Afrika : 30.319.000 km2

Avustralya : 8.150.000 km2

Denizlerin Toplam Yüzölüçümü : 360.800.000km2 (%70.5)

Büyük Okyonus : 179.600.000 km2

Atlantik Okyonusu : 106.400.000 km2

Hint Okyonusu : 74.800.000 km2

Ekvator Uzunluğu (çevresi) : 41.075.161 km

Meridyen Uzunluğu : 40.007.818 km

Ekvator Çapı : 6.378.160 km

Kutup yarıçapı : 6.356.775 km (Kutuplar arası yarı çap)

Kutup Çapı : 12.713.550 km2

Dünya'nınHacmi : 1.083.319.7 milyon km2

Dünya'nın Ağırlığı : 6.592.000.000.000.000.000.000 ton

Dünya'nın Kendi Etrafında Dönüş Süresi : 23 Saat 56 Dakika 4 Saniye 9 Salise

Dünya Ay Arasındaki Ortalama Uzaklık : 384.400 km2

Dünya'nın Güneş Etrafında Dönme Süresi : 365 gün 5 Saat 48 Dakika 46 Saniye

Dünya'nın Güneş Etrafında Dönme Hızı : 29.750m/Saniyede

 

ÇAYI KİM KEŞFETTİ?

Çaysız bir dünya nasıl olurdu acaba? Çay keşfedilmeseydi, çaydanlık, çay fincanı, kaşığı, işyerlerinde çay paydosu, şehirlerarası otobüslerde çay molası olamazdı. Şükür ki çay milattan önce 2737 yılında büyük Çin İmparatoru Shen Nung tarafından tesadüfen de olsa keşfedildi.

Shen Nung bir gün bahçede ağzı açık bir kapta su kaynatırken çalılıklardan bir kaç yaprak kaynayan suyun içine düştü. Nung yaprakları suyun içinden toplayamadan yapraklar suda kaynamaya, hoş bir koku etrafa yayılmaya başladı. İmparator merak edip suyun tadına bakınca çay keşfedilmiş oldu.

İmparatorun kendi keşfi hakkındaki düşüncesi çayın susuzluğu bastırdığı, harareti giderdiği ve uykuya olan isteği azalttığı şeklindeydi. Çay ismi de Çincedeki "ça"dan geliyor. Benzer şekilde çaya Ruslar "chay" Araplar "shaye" Japonlar 'cha' diyorlar.
Çay bugün dünyada sudan sonra en çok içilen içecektir. Avrupa'ya gelişi 1610 yılını buldu, başlangıçta da ilaç muamelesi gördü. Halbuki o yıllarda çay Orta Asya'da o kadar değerliydi ki çay balyaları ticarette para yerine geçebiliyordu.

         

MADENİ PARALARIN KENARLARI NEDEN TIRTILLIDIR?

Özellikle kağıt para devrinden önce, alışverişte kullanılan paralar altın ve gümüş içeriyorlardı. Her devirde olduğu gibi, o devirde de bulunan bazı düzenbazlar, bu paraları kenarlarından kazıyarak, çok az miktarda da olsa, bu değerli madenleri biriktiriyor, parayı da tekrar kullanabiliyorlardı.

O devirlerde tüccarlar, parayı tartıyorlar ve ağırlığı eksikse kabul etmiyorlardı. Tabii, para da elinizde kalıyordu. Antik para kataloglarında dikkat ederseniz, paraların büyük bir kısmının tam yuvarlak olmadığını görürsünüz.

Bu sorunu çözmek ve halkı eksik paraya karşı korumak için bozuk paraların kenarları tırtıllı yapılmaya başlandı. Bu tırtıllar sayesinde paranın kenarının kazındığı hemen belli oluyordu ve kenarı kazınmış parayı kimse almıyordu.

Bu adet günümüze kadar devam etti. Artık içinde değerli bir maden bulunmamasına rağmen, bozuk paralarımızın kenarlarında ya tırtıl ya da bir yazı vardır.

Günümüzde madeni paralar 'bozukluk' veya 'ufaklık' adı altında sadece küsuratları ödemede kullanılıyor. Bozuk paralar da para olma niteliklerini kanundan almalarına rağmen, kullanılmalarında bazı sınırlamalar vardır.

Gerek kağıt, gerekse madeni para olsun, her ikisiyle de yapılan ödemeleri kabul etmemek mümkün değildir. Buna 'Kanuni Tedavül Mecburiyeti' denilir ki, kağıt paralarda bu mecburiyet sınırsızdır. Ödenen miktar ne kadar büyük olursa olsun, bunu karşı taraf kabul etmek mecburiyetindedir.

Madeni paraların ise mecburiyeti sınırlıdır. En çok üzerlerinde yazan değerin 50 katını tamamen bozuk para ile ödeyebilirsiniz. Örneğin 50 bin liralıklarla, 2,5 milyona kadar ödemelerinizi yapabilirsiniz ama daha fazlasını da bozuk para ile ödeme isteğinizi karşı taraf kabul etmeyebilir.

Kağıt paraların Merkez Bankası tarafından basıldığı bilinir de, madeni paraları Maliye Bakanlığı'nın çıkardığı pek bilinmez. Madeni paraların toplam para stoku içindeki oranı da yaklaşık yüzde l civarındadır.

Hiç dikkat ettiniz mi? İnsan yüzleri kağıt paralarda önden, madeni paralarda ise yandandır. Madeni paralarda yer çok küçük olduğundan, kabartma tekniği ile bir yüzün tam detayını vermek mümkün olamamaktadır. Yandan bir profil kişiyi daha iyi tanınır kılmaktadır.




SES HAKKINDA BİLGİLER

Sesin seviyesini ölçmede kullanılan birim Desibel'dir ve kısaca dB olarak yazılır. İnsan kulağı inanılmaz şekilde hassas olduğundan bu dB ölçüsü de biraz tuhaftır. Kulağımız en hafif bir yaprak hışırtısından, jet motorunun yüksek sesine kadar her şeyi işitebilir. Halbuki jet motorunun sesi insanın işitebileceği yumuşak bir fısıldamadan bir trilyon kat daha fazladır. İnsan kulağı aralarında bir dB fark olan sesleri bile ayırt edebilir.

Desibel seviyesi matematik dilinde "eksponenşıl" denilen şekilde (aynen deprem ölçüsü 'rihter'de de olduğu gibi) katlanarak artar. İnsan kulağının işitebileceği en düşük ses seviyesi yani sessizlik O (sıfır) dB'dir. Bu seviyenin 10 kat fazlası 10 dB, 100 kat fazlası 20 dB, 1000 kat fazlası 30 dB'dir ve böyle artarak gider. Şimdi bazı seslerin seviyelerine bakalım.

Sesin şiddet faktörü => Ses seviyesi (dB) => Sesin kaynağı

1.000.000.000.000.000.000 => 180 => Roket sesi
1.000.000.000.000.000 => 150 => Jet uçağının kalkışı
1.000.000.000.000 => 120 => Gök gürültüsü
100.000.000.000 => 110 => Klakson sesi (l metreuen)
10.000.000.000 => 100 => Metro istasyonu
1.000.000.000 => 90 => Mutfak blenderi
100.000.000 => 80 => Saç kurutucusu
10.000.000 => 70 => Otobandaki trafik
1.000.000 => 60 => Normal konuşma
10.000 => 40 => Oturma odası
1.000 => 30 => Kütüphane, hafif fısıltı
10 => 10 => Yaprak hışırtısı
l 0 => İşitmenin alt sınırı

Yukarıdaki bütün ses seviyeleri kaynağın yakınından alınmıştır. Kaynaktan uzaklaştıkça bu seviyeler mesafeye bağlı olarak düşer. 85 dB'in üzerindeki sesler işitme duyusunun kaybına yol açabilir. Tabii bu süreye de bağlıdır. 10 saat 95 dB seviyesindeki sese maruz kalmak zarar verebilirken, çok kısa sürede 120 dB'lik bir ses seviyesi kulağa zarar vermez.

Sesin iki temel özelliği vardır. Biri yukarıda belirttiğimiz şiddeti veya seviyesi, diğeri de frekansı. Ses hava dalgaları ile yayıldığından bir saniyedeki dalga sayısı frekansını verir. Ve bu da 'Herz' birimi ile ifade edilir. Sesin şiddeti ile frekansı arasında bir bağlantı yoktur. İnsan kulağı 20 ile 20.000 Herz arasındaki sesleri algılayabilir. 20.000'in üstü ultrasonik sesler olup bu sesleri insan kulağı algılayamaz.

Sesin bir kulağımıza gelmesi ile öbürüne gelmesi arasında saniyenin milyonda biri kadar bir süre olmasına rağmen sinir sistemimiz bunu beynimize ulaştırır ve sesin hangi yönden geldiğini algılarız. 85 dB'in üstü insan kulağı için zararlı iken bebeklerin ağlaması 100 dB'in de üstündedir. Anneler, babalar bebeklerinizi ağlatmayın, sonra zararı size dokunabilir


Bugüne kadar ziyaret eden 35622 ziyaretçiye teşekkür ederim
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol